Türkiye bir geçiş dönemini yaşıyor. Geçiş dönemlerinde fikirler, saflaşmalar ve tutumlar değişken olur. Büyük devletlerin ilgi odağındaki Türkiye’deki ‘yerel’ güçlerin oyun alanı oldukça dardır. Onun için; İlker Başbuğ’un açıklamalarının fazla bir önemi yok, DTP ve apocuların ‘sorunu aramızda çözelim’ tezinin geçerliliği yoktur. Halihazırda hiçbir sorun temelden çözülmez. Başarı; gelişemlerin yönünü tesbit etmek ve anlamaktadır.
İlker Başbuğ’un ne söylediği çok belli değil. Zaten Türk devleti kavramlarını kullanarak, eski tarz ve anlayış ile, Türk devleti ve milletinin çıkarlarını esas alan tutum verimli olmaz ve anlaşılmaz da. Türk milletine optimal tarif bulmaya çalışmak boş bir çabadır. Türk milleti tarifini tarif etmek ise havanda hava dövmektir.
Türk milleti oluşmadı. Başarısız bir proje olarak problem yaratmaktan başka bir işe yaramadı, yaramıyor. Başarısız projelerin bir özelliği de başlatılması başlatılmamasından daha beter bir duruma neden olmalarıdır. Vazgeçsen olmuyor, vazgeçmezsen de başarı şansı sıfırdır. Türkiye’nin temel sorunu budur ve bu sorunun, vasat bir çözümü yoktur. Radikal tutum ve politikalar gereklidir. Fakat Türkiye o kadar perişan bir durumda ki, radikal karar alacak veya aldırtacak güçler yoktur.
Türkiye’nin devlet güçleri denilen, asker, sivilasker takımı parçalanmış ve birbirine düşmüştür. Aralarında fikir birliği olmadığı gibi, çıkar birliği de yok. İlker Başbuğ’un 14-Nisan-2009 konuşması, Genelkurmayın İnternet sitesinde, 17-Nisan-2009 tarihinde, ‘düzeltildi’. Ordu dışındaki kurumlar ‘düzeltme’ imkanlarına da sahip değil.
Türk devletini doğru karar almaya zorlayacak güç Kürtler olabilrdi. Ama Türk devleti, apocular vasıtası ile, Kürtleri de felç ettiği için, onlar da çözüm üretemiyor. Ahmet Türk şurda burda söylediği ‘aramızda çözelim’i politika zannediyor. Sanki Türk devleti ve apocular ‘aralarında’ anlaşsa sorun çözülürmüş gibi.
Tutumların değişebilirliğinden söz ettim. Türk Ermenistan ilişkileirnin Türklerin safında yarattığı saf değişikliği buna şahittir. Hulki Cevizoğlu bunu yazısına taşımış ve çok güvendikleri Musavat Partisi başkanı İsa Gamber’deki tutum değişikliğini yazmış. Ermenilere sınırı açmaya karşı çıkacağı hesabı ile Ceviz Kabuğu programına çıkardığı Gamber, tam tersi bir tutum almış ve sınırın açılmasını desteklemiş.
Tabii bu durum Cevizoğlu ve ülkücülerin bir kısmında da değişik tutuma neden olacaktır. Yıllarca küfür ettikleri Ilham Aliyev’e daha yakın durabilirler.
Onun için bugünden tutumları sabit, fikirleri sabit değerlendirmek çok doğru değil.
Bir örnek olarak Kıbrıs meselesini de alabiliriz: Kürtler Kıbrıs probleminin Yunanistan veya Romların istediği tarzda çözlmesine taraftar olmayabilir.
Bunun stratejik ve taktik açılımı vardır.
Taktik açılım: Kürdistan problemi çözülmeden, Türk devletinin problemlerinin azalması, Kürtlerin hesabına gelmez. Kürt’ler problemli bir Türk devleti ile daha rahat mücadele edebileceklerini düşünebilir.
Startejik açılım: Kürtler kendilerini Kıbrısa yakın toprakların sahibi görür. Şu veya bu şekilde stratejik çıkarları o bölgeye bağlıdır. Akdeniz’deki en ufak bir gelişmeden etkilenirler. Dolayısıyla o bölgeye çok hassaslar. İster bağımsız devlet kursunlar ister Türkiye ile birlikte kalsınlar sonuç değişmez.
Kürtler bu noktada daha çok, Yaşar Büyükanıt’ın Kıbrıs ile ilgili dile getirdiği tesbite yakın durabilirler. Türkiye ve veya Kürdistan’ın Akdeniz havzasına kapatılmasına razı olmazlar.
Zaten ABD de Kıbrıs meselesinin öyle bir çırpıda çözülmesine tarftar değil. AB ise resmi politikanın dışında, farklı politikalara sahip olabilir. Eğer olayları çok yanlış görmüyorsak, AB de bir bütün olarak Kıbrıs meselesinde ısrarcı olmaz. Onun için Türk devleti ve hükümetinin bu konuda acele etmesine gerek yok. Zaten seçimlerin sonucu da acele etmeğe gerek yok diyor.