Yasak Dilin Hikayesi: Zazaca
Hüseyin AYGÜN
Bir gün Zazaca bir makale yazip yayinlayinca "hayatim degisti". Dünyadaki “ölüm dösegindeki diller” arasinda benim dilim olan Zazaca da var; artik çocuklar tarafindan ögrenilemeyen bir dil.
25 Subat 2008
BIA Haber Merkezi - Tunceli
Sanirim anadili Türkçe olmayan tüm bireylerde oldugu gibi ilkokul, benim hayatimda da bir “kopus” oldu. Hemen hepsi Tuncelili olan ilkokul ögretmenlerimiz bize bir yandan Türkçe matematik, hayat bilgisi, sosyal bilgiler, vb. dersleri anlatiyor; öte yandan “anadilini unutmanin egitimdeki yararlari” üzerinde konusuyorlardi. Babalarimiz okulda “dayak” ve “para cezasi” ile unutmaya zorlanmisti; bizim dönemimizde ceza yoktu. Çocuk dünyamda “yabanci olmayan ögretmenler” araciligiyla verilen bu egitimin bize daha “inandirici” geldigini hatirliyorum. “Okumus” bu kisiler bizimle ayni anadilini konusuyordu; demek ki bildikleri bir seyler vardi.
Birkaç yil sonra artik aramizdan çogu kimsenin Zazaca konusmadigini; sinifta kendi aramizda günün bazi aktüel sarkilarini (“sekena, mekena, tora çi, mira çi feliçita” hâlâ aklimdaki bir örnek!) Zazacaya “uyarlayip” güldügümüzü; cinsel esprileri Zazaca yaptigimizi hatirliyorum.
Evde de unutturma kampanyasi
Okuldaki “unutturma” kampanyasi sasmaz sekilde evde de destek buluyordu. “Türkçe'yi düzgün konusmak için Zazaca'yi unutun”, “hem bizim ana lisanin hiçbir yerde geçerliligi yok” cümleleri evdekilerin dilinden düsmüyordu. Fakat evde Türkçe bilmeyen büyükanne ve büyükbaba gibi yaslilar henüz sag oldugu için “Zazaca yasagi” çok güçlü olamiyordu.
Okulda dersler büyük bir tempoyla sürüyor; Türkçe'yi hizla ögreniyorduk. Biz sehirlilerin yaninda “köyden gelenler” Türkçe'ye daha geç uyum sagliyor; alay konusu oluyorlardi. “Takdirnameler”, “Tesekkürnameler” hep Türkçe'ydi. “Zavalli Zazacamiz"sa artik yaslilarla iletisim saglamada kullandigimiz “zorunlu dil” durumundaydi. Artik anadilimiz “ev hapsinde” yasamaya baslamisti.
12 Eylül
12 Eylül'ün “Türk ve Müslüman” disinda her seyi lanetledigi günlerdi. Bizim anadilimiz bir “dil” bile degildi sanki; ev içine sikismis “gözaltindaki” dilimiz adi bile yasakli bir “seye” dönüsmüstü. Zazaca “geri kalmisligin isareti” ve “sosyal ilerlemenin engeli”ydi –evet biz tam da böyle görüyorduk- ve onun adi artik “köy dili” olmustu.
Üniversitenin kismen özgür ortaminda Zazaca'yi bu defa daha farkli tanimaya, okumaya basladim. Türk milliyetçileri “Zazaca özünde bir Türk dilidir”, “Türkçe'nin bozulmus seklidir”, “Zazalar Türktür” diyorlardi. Kocaman üniversite hocalari, maasli bilim insanlari ve eskiden askerlik yapmis sonradan yazarliga soyunmus kalemler bikmadan usanmadan “Zazalar Türk menselidir” tezini isliyorlardi. Bu çevreler Zazaca Türk menseli ise neden yasaklanmisti sorusuna ise yanit vermiyorlardi.
Bir gün Zazaca bir makale yazdim, hayatim degisti
Aradan uzun bir zaman geçti. “AB uyum yasalari” art arda çikmaya basladi. Adina “beyaz devrim” veya “yukaridan devrim” diyorlardi. Gazete çikarmak, kitap yayinlamak gibi “bireysel” çalismalar Zazaca'ya da bir parça nefes aldirdi. Ancak anadilinin Türkçe'yle hak esitligine kavusmasi saglanamadi. Hatta bu dönemde “Kürtçe egitim görmek istiyorum” diyerek üniversite rektörlerine dilekçe veren ögrenciler hapishanelere dolduruldu. Devlette ciddi bir degisim yoktu.
Bir gün Zazaca bir makale yazip, tiraji bir, iki bini geçmeyen küçücük bir mahalli gazetede yayinlayinca basta kendi dilimin konusuculari olmak üzere polisler, savcilar, kocaman komutanlar ve hatta üyesi bulundugum parti ayni tepkiyi verdiler!
Ünlü ve büyük yazar gibi “hayatim degismis”ti. Savcilar görev askiyla hizla sorusturma açarken, kendi insanimiz “bu dilden bir sey çikmaz”, “onurlu ama sonuçsuz bir çaba” diyerek bende gelisen duyarliliga bilmeden –ve istemeden- engel olmaya çalisiyorlardi.
Dogdugum, büyüdügüm, Türkçe'yi sevdigim, Zazaca'yi küçümsedigim ve yüzde sekseni Zazaca konusan ve hala üzerinde yasadigim sehrin askeri komutani savciya gönderdigi dilekçelerle “memleketi bölmeye çalistigimi” söylüyordu.
Solda da yasak politikasi
Lafin burasinda bir zamanlar mensubu olmaktan övündügüm sol gelenege de deginmeden olmaz. Erken katildigim sol ve sosyalist örgütlenme hem Stalinist hem de açik bir sekilde “Türk”tü; orada “uluslarin kaderlerini tayin hakki” ne yazik ki Lenin’in bir kitabinin adindan baska bir sey degildi. “Uluslarin ve dillerin tam hak esitligi” göz kamastirici bir laf yiginiydi. Ama ana dili Zazaca olan zavalli ben her ne hikmetse o “sol ve sosyalist cemaat”in gazetesinde, dergisinde, partisinde, hatta TV’sinde bir kelime bile Zazaca ya da Kürtçe bulamiyordum.
Zazaca kelime bir tarafa, Türkçe'yi iyi konusuyor; iyi Türkçe propaganda yapiyor ve çok iyi Türkçe makaleler yazarak kendime ait seyleri de unutuyordum. Savcilari harekete geçiren o makaleyi yazdigimda mensubu oldugum siyasi örgütün “kirmizi çizgilerini” de saskinlikla fark ediyordum.
Zazaca yazi yazmak “geçerli” degildi; “isçi sinifinin ihtiyaci bu degil”di; “emek hareketinin hizmetinde olmam gerekiyordu”; “iyi bir kadro”ymusum ve “benden beklenen bu degil”di; “daha yararli baska islerle ugrasmam gerekir”di!
Devletin “kamusal alanda” ördügü Zazaca'ya yasak politikasi, benim muhalif sol partideyse daha “ince”, “solcu” ve “görünmeyen” bir hal aliyordu.
Yillarca üyesi oldugum, aidat ödedigim emekten yana parti hem “insanlar anlamiyor” diyor; hem de insanlarin anlamasi için hiçbir sey yapmiyordu. Tarihi kirk yila yaklasan bu “sol parti”nin yasaminda ilk kez bir üyesi Zazaca makale yazmisti! Benden sonra da yazan sanirim olmadi. Partide de degisen bir sey yoktu!
Zazaca'nin yükselisi -herhalde diger diller gibi- birkaç etkene bagli olarak 1990’larin basinda gerçeklesecekti. Sosyalizm çözülünce “Pandoranin Kutusu” açildi. Herkes kendine dönüp bakmaya basladi. “Ortak sorunlar” bir köseye itildi; artik “özel sorunlar” konusulmaya baslanmisti. -Diller açisindan dogrusu bu durum iyi de oldu- PKK’nin uzun yillar -ve hâlâ- etkili olan varligi dahi “kimlikler sorunu”nu gündemlestiren bir role sahip oldu. Son olarak Internet, özel TV, kablolu vericiler, vb. alanlarda iletisimdeki gelismeler Zazaca'yi gündemlestirdi.
Zazaca artik çocuklar tarafindan ögrenilemeyen bir dil
Herhangi bir dilin yok olusu insanlik için telafisi imkansiz bir kayiptir. Bir kültür ise dilini kaybettiginde kalp krizine yakin bir krizle karsi karsiya demektir. Dünyadaki dillerin yarisi ölümle burun buruna ve artik nesilden nesile aktarilamiyor. Eger bir gün dünyada tek bir dil kalirsa –sözgelimi Ingilizce- bu dünya için, David Crystal’in deyisiyle “entelektüel bir felaket” olur. Dünyadaki “ölüm dösegindeki diller” arasinda benim dilim olan Zazaca da var. Zazaca artik çocuklar tarafindan ögrenilemeyen bir dildir.
Yukarida izah edildigi gibi “dilin ölüm raporu”na tek bir neden yazmak zor. Basta devlet politikalari gözden geçirilmek zorunda. Sonra da -anadili ne olursa olsun- her birey beynini özgürlestirmek durumunda.