DERSIM SOYKIRIMI (akt. Wendoxê pesewe)
DERSIM FORUM
Makale yazari: Ali ERTEM 08. 2007 03:09:10:
70 yıllık zifiri karanlığın aydınlatılması, 70 yıldır çiğnenen
insanlık onurunun kurtarılması için hatırlatma!
Dersimliler: İnsanlığın suç saydığı her türlü davranıştan uzak
durdular. Sadece insana değil, tabiatta canlı olarak kıpırdayan ne
varsa olara saygı duydular; hiçbirini incitmemek için ellerinden gelen
her türlü özeni gösterdiler. Başlarını gök kubbeye uzatan bin bir
kokulu dağlarını, cana can katan pınarlarını her mevsim bir başka
renge bürünen tabiatlarını kutsadılar. Emek verdiler; bereketini
buldular; aç kalmadılar; açık kalmadılar; muhtaç olanı ortada
bırakmadılar. Hiçbir kavmi, hiçbir kimseyi, kılıç zoruyla, topla,
tüfekle, tahakküm altına almayı, kendileri gibi inanmaya zorlamayı,
akıllarının ucundan geçirmediler. Eğer ki, silah kuşandılarsa, mala,
cana, ırza kasteden zorbalara karşı kendilerini savunmak
mecburiyetinden kuşandılar. Görevleri, insanlık içinde barışı,
insanlar arasında dostluğu, insan sevgisini yüceltmek olan rayberler,
dervişler, ozanlar, yetiştirdiler. Kalpleri, gönülleri fethetmek için
daima sevginin, aşkın sihirli gücüne güvendiler. Başları dik,
gönülleri tok, özgürce, insanca yaşadılar ve hep öyle yaşamak
istediler Dersimin Kızılbaş Alevileri.
Dersim, zulmün peçesinden kaçan mazlumu darda bırakmadı. Kapılarını
sadece mazlumun izini süren zorbaların suratına kapattı. Bu nedenle
kendine sadece dost değil, kanlı zalimleri de düşman kazandı. Seferler
düzenlendi. Ağır bedeller ödendi; "Zulmet ki, tahtın yıkıla!" dedi
Dersim'in Kamilleri de. Direndiler kadın erke, direndiler yaşlı genç
teslim olmadı Dersim. "Dersim'e sefer olur, zafer olmaz dendi" bu
yüzden.
Şöyle buyurmuştu bir fermanında insanlığını iktidar hırsına teslim
etmiş Osmanlı sultanı Kanuni Süleyman: "Kızılbaş lekesi olanlar hapis
iktifa edilmeli, bu gibiler isabetli tedbirlerle elde edilerek habis
vücutları ortadan kaldırılmalıdır."* Çok acı çektirdiler; çok cana
kıydılar. Alevi, Hıristiyan, Ezidi, ayrım yapmadılar. Boşunaydı
vicdan, merhamet aramak, zayıfı dize getirmeyi, başkalarının emeği ile
yaratılana el koymayı, öz be öz kardeşinin varlığını bile kendisi için
tehlike saydığından boynunun vurulmasını prensip haline getirmiş bir
egemenlik geleneğinde.
Nihayetinde, sömürdükçe oburlaştı "ihtişamlı" imparatorluk;
oburlaştıkça yozlaştı; başladı çürüyüp dökülmeye. Ayakta kalabilmek
için en son çareyi, kendi gibi zalim, kendi kadar zorba Keiser
Almanya'sı ile dünyayı ateşe vermekte aradılar.
Ölüm fermanı kesilmişti 1915'te, Anadolu'nun vefakâr, çalışkan
halklarının. Savaşı fırsat, fırsatı ganimet bilen zalimler, talan
ettiler masumun yurdunu yuvasını. Kanlı bir tuzağa düşürüldüler
Anadolu'nun mazlum halkları (Ermeni, Süryani, Helen, Ezidi). Anadolu
Hıristiyanları üzerinde zulmün kol gezdiği kara günlerde, yine
Dersimli koştu komşusunun imdadına. Karar verdi Erenler Meclisi,
canını kurtarmak için Dersim'e sığınan masumları soykırımcı katillere
karşı savunmaya. Paylaştı ekmeğini aşını darda kalanlarla. Seferber
oldu Dersimin yiğitleri, kuşandı silahlarını, kendilerine sığınan
30.000 canı Osmanlı egemenlik sahasından çıkararak, Doğu Ermenistan'ın
yetkili makamlarına teslim etmeye. Onlar bu çetin sınavdan alınlarının
akıyla çıktılar. Bu soylu davranışı, Ermeni halkı daima minnetle
anarken, soykırımcı zihniyet de, Dersimlilere bunun bedelini,
Anadolu'nun Hıristiyan halklarına uyguladıkları imha yöntemleri ile
ödetmenin palanları peşindeydiler.
Mustafa Kemal hükümetinin, Topal Osman ve Kazım Karabekir
komutasındaki Koçgiri seferi, bu planın ilk adımı idi. Girdikleri her
yerde yine ellerini masumların kanına buladılar. Dersim'in her ne
pahasına olursa olsun teslim alınması, o günün koşullarına uygun
olmadığı için sadece ileri bir tarihe ertelendi. Çünkü, eski ittihatçı
"yeni" Kemalistler için Anadolu'nun, önce Hıristiyan halklardan
"arındırılması" çok daha önemliydi.
Her ne kadar kamuoyu, ikinci dünya savaşına saldırgan Faşist
iktidarların (Almanya, Japonya, İtalya ve bu devletlerin gizli ve açık
müttefikleri) sebep olduklarını bilse de, Hitler gibi bir Nazi'nin,
İttihatçılığı ve Kemalizm'i örnek aldığından yeteri kadar haberdar
değildir. "Yurtta sulh, cihanda sulh" sloganı, Türkiye Cumhuriyetinin
"komünist tehlike" önüne bir engel olarak dikilmesinden sonra, batılı
büyük güçler için kullanılan içi boş bir söylemden ibaretti. TC için
ne egemenliği atındaki halklarla, nede komşu halklarla "sulh", hiçbir
zaman mümkün olmadı. Ne ülke içinde nede komşu ülkelerle görünür ve
görünmez savaş hali hiç ortadan kalkmamdı. Gerek Antakya'nın, gerekse
Kuzey Kıbrıs'ın ilhakı, Ermenistan sınır kapılarının 20 yıla yakın bir
süredir kapalı tutulması ve bu günde Güney Kürdistan için gündemde
olan ilhak planları, TC "sulh" politikasının somut örnekleridir.
TC'nin temeli bir halklar mezarlığı olduğu kadar, 74 yıllık icraatı da
bir halklar hapis hanesi olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmedi. Türk
olmayan halkların zoraki asimilasyonu, hakları için direnenlerin
imhası, hiçbir dönem uygulamadan kaldırılmadı. 1915 soykırımının
devamı olarak Dersim harekâtı da, enine boyuna düşünülüp planlanarak
uygulamaya konuldu. Bu harekât, çocuk, kadın, yaşlı, genç ayrımı
yapmaksızın Dersim halkının bir bölümünün imhası ile sonuçlandı.
Katliamın sonrasında uygulamaya konan program da (ana dilleri
Zazacanın, Kurmancinin yasaklanması, toplu sürgünler, çocukların
ailelerden koparılıp, kışla disiplini yatılı okullarda asimle
edilmeleri, bölgenin cami ve kuran kurları ile donatımı vs.) bir
soykırımın bütün özelliklerini içinde taşıdı.
Dersim halkı bir türlü bilincinden atamadı bu vahşetin acısını. Görgü
tanıkları, kuşaktan kuşağa yüzlerce, binlerce kez aktardı şahit olduğu
insanlık suçlarını. Hiç şüphesiz, sırf onlar değildi vahşetin
tanıkları. Bu konuda sadece N.Fazıl Kısakürek'in aldığı haberleri ve o
dönemin emniyet müdürü olarak Seyit Rıza'nın katledilmesinde önemli
bir rol oynayan İhsan Sabri Çağlayangil'in anlatımları kamuoyuna
yansıdı. Ne TKP, nede kendini devrimci, ilerici olarak tanıtan
patilerin hiç biri, vahşeti mahkûm etme gereği duymadılar. Hem tanık
hem fail olan on binleri (asker ve sivil görevliler) henüz kimse
dinleyip kayda geçmedi. Hal bu ki, insanlığa karşı işlenen suçların
bilince çıkarılıp kamu vicdanında mahkûm edilmesinde, sadece
kurbanların değil, faillerin ve alet olanların, ifadeleri de önemli
bir yer tutar. Bu açıklamanın çerçevesi, "öteki" tanıklardan sadece
ikisinin anılarının birer özetine yer vermemize olanak tanımaktadır.
Birinci tanık, Şerefli Koçhisar'ın Demircili köyünden Kazım Yavuz,
harekâtın süresi boyunca Dersim'de asker: "Oluk gibi kan akıtıldı, her
taraf cesetlerle doldu." diye başlardı söze. "Sağ kalanları
sığınaklardan, mağaralardan, ormanların içinden topladık. Esir almak
yasaktı. Defnedilecekleri çukurları kendilerine kazdırdıktan sonra,
kadın, erkek, yaşlı, çocuk tümünü tek sıra halinde çukurların kenarına
dizerdik. Sonra süngüler takılıp emir verildi mi, bir feryat bir
inilti kaplardı her tarafı. Hiç biri Türkçe bilmezdi. Süngüyü vurduğum
zaman, kurbanda boğazlanan öküzler gibi böğürüyorlardı." – "Ama Kazım
emmi sende hiç mi Allah korkusu yoktu, çocuklara nasıl kıydın?"
diyenlere, "Olur mu olum, emir verildi, sona düşman düşmandır. Böyü,
güççü olmaz. Yarın böyür gene karşına dikilir" derdi. Elleri kanlı
veda etti dünyaya.
İkinci tanık, soyadını henüz öğrenemediğimiz Eskişehir'de demir yolu
işçiliği yapmış Bilecikli Mustafa Amca, harekâtın süresi boyunca
Dersim'de makineli tüfek kullanan bir asker: "Çarpışma bitti,
ortalıkta askerden başka canlı namına bir şey gözükmüyordu.
Saklananların aranmasına geçildi. Bir mağara tespit edildikten sonra
içine gaz ve el bombaları atıldı. Korku ve dehşet içinde çocukları ile
birlikte bir aile (anne, baba, en büyükleri 9 – 10 yaşlarında 3 kız, 2
oğlan) dışarı çıkarıldı. Esir almak yasaktı. Hemen yedisi de bir
tümseğin üzerine dizildi ve komutan makinelinin başına geçmemi
emretti. Çok yakın mesafede olduğum için o çocukların üzüm karası
gözlerle bana bakışları, sanki beni can evimden vurdu. ‚-Onlar esir,
yapamam komutanım!' dedim. -,Emrediyorum!' dedi komutan. -,O zaman
beni de onların yanına dikin ve siz geçin makinelinin başına!' diyerek
ellerimi yüzüme kapattım. Sarf edilen küfürlerin hiçbirini duymak
istemedi kulaklarım. Onları öldürmek için gönüllüler zaten sıradaydı.
Utandım insanlığımdan. O çocukların bakışları hiçbir zaman haylimden
çıkmadı."
Böyle katledildi Dersimliler! Kapat ellerini yüzüne ey insanlık!
Frankfurt, 1 Aralık 2007
Verein der Völkermordgegner e.V. Frankfurt / Main
Soykırım Karşıtları Derneği (SKD); Kontakt: Ali Ertem Tel.:
0049/69/5970813; E-Mail:
skd@gmx.net--------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------------
Cevaplar:
DERSIM FORUM